
An Analysis of the ECtHR’s Judgment in Uçar v. Türkiye
19/09/2025
THE JUDGEMENTS BY THE EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS ON TÜRKİYE SINCE 15 JULY 2016
29/09/2025DANIŞTAY 5. DAİRESİ VE İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU OHAL KHK’LARIYLA MESLEKTEN ÇIKARMA DAVALARI AÇISINDAN KANUNLA KURULMUŞ BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ BİR MAHKEME DEĞİLDİR

Yargı bağımsızlığı, demokratik bir toplumun temel taşlarından biridir ve bireylerin haklarını korumasının yanı sıra devletin meşruiyetini sağlamada önemli bir rol oynar. Anayasa’nın ilgili maddeleri, yargı yetkisini yürütme ve yasama organlarından bağımsız olarak, yalnızca hukukun üstünlüğüne dayalı bir şekilde kullanmayı gerektirirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi, her bireyin bağımsız ve tarafsız mahkemeler önünde adil yargılanma hakkına sahip olduğunu açıkça belirtir. Bu ilkeler, hukukun üstünlüğünün temel bir göstergesi olarak yargının siyasi baskılardan uzak, dengeli bir şekilde işlemesini zorunlu kılar.
Ancak, Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası yaşanan gelişmeler, bu temel ilkeleri önemli ölçüde etkilemiş ve yüksek yargı organlarını, özellikle idari yargının merkezinde yer alan Danıştay’ı, yoğun bir inceleme ve tartışma konusu haline getirmiştir.
Bu çalışma, idari yargı sisteminin içtihat merci olan Danıştay 5. Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulu’nun hukuken önceden kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme niteliğini yitirip yitirmediğini incelemiştir. 15 Temmuz öncesi ve sonrası arasındaki belirgin farklılıklar, bu dönüşümün izlerini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
12 Ekim 2014’te Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerini Yargıda Birlik Platformu’nun (YBP) kazanması, yargı yapısının siyasi etkilere açılmasının en önemli adımı olmuştur. 6572 sayılı Yasa ile dairelerin iş bölümünün yeniden düzenlenmesi, 6723 sayılı Kanun ile olağanüstü hal döneminde üyelerin toplu görevden alınması ve 2017 Anayasa değişikliğiyle HSK’nın yürütme ile yasama çoğunluğuna bağlanması, 15 Temmuz öncesi nispeten dengeli bir yapıyı, sonrasında ise güçlü bir siyasi yönlendirmeye tabi bir düzene dönüştürmüştür.
696 sayılı KHK ile liyakat dışı atamalar, bu sürecin en somut yansımalarından biri olmuştur. 15 Temmuz öncesi dönemde kararlar daha çok hukuki esaslara dayanırken, sonrasında “iltisak” ve “irtibat” gibi kavramların genişletilmesiyle yasal faaliyetler (sendika üyeliği, okul bağlantısı, Bank Asya hesabı gibi) disiplin cezalarına dönüştürülmüş ve savunma hakkı sistematik olarak sınırlanmıştır.
Bu belirgin ayrım, yargının 15 Temmuz sonrası dönemde siyasi bir araç haline geldiğini göstermiştir. Avrupa Birliği’nin ilerleme raporları, bu dönüşümü yıllardır eleştirmekte; hâkim ve savcı atamalarında liyakatın yerini siyasi yakınlığın aldığını, disiplin süreçlerinde tarafsızlık ilkesinin erozyona uğradığını ve bu durumun Türkiye’yi demokrasi standartlarından uzaklaştırdığını vurgulamaktadır.
15 Temmuz öncesi dönemde daha sınırlı olan bu müdahaleler, sonrasında kitlesel ihraçlarla ve hukuki güvencelerin ortadan kalkmasıyla en üst düzeye ulaşmıştır. Bu çalışma, bu dönüşümü somut bilgi ve belgeleriyle gözler önüne sermektedir.
Stichting Justice Square bünyesinde hazırlanan bu çalışmanın faydalı olmasını dileriz.